top of page

Gerçek Özgürlük


Kendini gerçekten özgür hissediyor musun? Yani kararların, hareketlerin, sözlerin tamamen sana mı ait? Yoksa farkında olmadan sürekli başkalarından mı etkileniyorsun? Belki tek bir sözle ya da bakışla tetikleniyorsun, bir anda üzülüyor ya da kızıyorsun. Belki de bir anda hiç ummadığın şeyler ağzından çıkıyor. Gün içinde ruh halin her gördüğün, duyduğun şeyle değişiyorsa o zaman duyguların, düşüncelerin gerçekte kime ait? Kaynağını nereden alıyor?


Etki-tepki döngüsünde yaşayan çoğunluk, gerçekte dış koşullar tarafından yönetilir. Ama hayatına dışardan bakmadığı için de bunu fark etmez. Bu içine girip çıktığı halleri kendi sanar. Bir yandan da hayatı kendi kontrolünde değilmiş gibi hisseder, zaten değildir. Her etkiyle bir sağa bir sola savrularak kendi yolundan çok uzağa düştüğünü fark eder. Bambaşka istekleri, hedefleri varken hayat tarafından farklı yöne zorla götürülüyor gibidir. Güçsüz, çaresiz hisseder. Hep bir şeyleri atlatmayı bekler hayallerini gerçekleştirmek için ya da huzurlu bir nefes alabilmek için. Nasıl bir hayatı olursa olsun, nerede ve nasıl yaşarsa yaşasın, özgür olmadığı hissinden bir türlü kurtulamaz. Çünkü değildir.


Bu döngü içinde yaşamaya devam ederken kendisi için bir gelecek de öngöremez önem verdiği şeyleri hayata geçiremez. Bu da derin bir umutsuzluğa sebep olur.


Sevdiğim bir söz var, gemiyi batıran dışarıdaki değil içerideki sudur.

Gemi suyun üzerinde yüzerse istediği yöne gider, hatta isterse durur isterse gider.

Dışarıdaki su ona herhangi bir zarar vermez, aksine onu taşır, yükseltir.

Ama bir delik açılır da o su içeri sızarsa koskoca gemi batar.


Tam bir iç dünya metaforu. Dışarıda olan olaylar değil seni üzen, inciten, sen iç dünyanı dışardan ayırabiliyorsan, iç dünyanın hakimiysen hiçbiri seni etkilemez, yüzeyde kalır, batırmaz. Seni ileri götüren bir araç olur yalnızca.


Bütün mesele iç dünyanın hâkimi olmak. Neresi içerisi neresi dışarısı farkında olmak. Zihnindeki düşüncelerinin kaynağını görmek. Keder, endişe, korku gibi duygulara sebep olan temel düşünceleri yakalamak ve tabi ki arındırmak. Kendi kendini gözlemleyebilmek, o bilinçte yaşamak mümkün.

Zihin tarafından kullanılmak yerine, onun efendisi olmak ve böylece hayatinin efendisi olmak mümkün.


Bilinçte yükselmenin tek yolu zihinle çalışmak. Her anı uyanık yaşamaya adamak. Bu şekilde her düşünceyi, her duyguyu izler hale gelebilir, neyin özünün isteği, neyin dış dünyanın dayatması olduğunu anlarsın. Bu da etkilenmez bir iç dünya yaratır.


Dışarıda ne olursa olsun, içinden huzurla geçtiğini hayal edebiliyorsan ne dediğimi anlayacaksın. Bu durumların içinden geçerken, etkileşimde olduğumuz herkese ve duruma katkı sağlayarak.

Yani duygusal tetiklenmiş kişiler gibi üzüntü, endişe, korku yayarak, tepkisel davranışlarda bulunarak değil de içine su sızmamış o gemi gibi yüzerek, boğulmakta olanları gemiye alıp güvenli bir alan sağlayarak. Durumu tümden değiştirerek geçmek. Etkilenmez hale gelen her birey dünyaya en iyi versiyonu sunar, onun varlığının gerçek bir katkısı olur. Yoksa diğerleriyle birlikte can çekişenlerden olurdu ki bunun kimseye bir faydası yok.

Kendi düşüncelerimizi onlarla özdeşleşmeden izlemeye başladığımız noktaya geldiğimizde, kökenindeki inancı, dış etkileri, geçmiş-gelecek kaygısını kat kat soymaya ve özgürleşmeye başlıyoruz. Varlığımızı daha derinden hissetmeye başlıyoruz.

Gerçek özgürlük ancak zihnin özgürse mümkündür. Farklı bir yaşama ve hissetme şekli ancak zihin geçmiş koşullanmalardan arındıysa mümkündür.



Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page